14 Haziran 2012 Perşembe

Işınla Beni Scotty!

Ne yapıyorsunuz?

Ben duruyorum.

Eskisi kadar yazmıyorum. Bu da son bir vedalaşma yazısı zaten.

Bulanık bir günde başlamıştım. Paylaştıkça aydınlandı günlerim, aylarım. Size bir faydası yoktu yazdıklarımın, sadece bencilce beynimi rahatlatıyordum, içimde duracağına dışıma aksın diye. Terapi.

Uzun uzun, canımın istediği gibi anlatırken sadece gerçekten dinlemek isteyenlerin orada olduğunu bilmek de çok güzel bir duyguydu.

Adresi olan mesajlar vermiyordum, sadece içim ne ile dolarsa bir kaç damlasını da buraya akıtıyordum.


Yazmak her zaman daha net ve kolay oldu benim için. Konuşmak için harcadığım enerjinin onda birini harcamıyordum yazarken, grileri olmadan anlatabiliyordum kendimi. Bazen acımasız kesikler atarken bazen de dumana boğuyordum ortalığı. Ama bunu yaparken bile nettim. Öyle sandım.

İşin özü canım benim, iş öyle bir hal aldı ki, eskisi kadar sık kusmamama rağmen hesap verir oldum.

'Şair burada ne demek istemiş?', 'Anlamadığım yerleri tekrar eder misin?' ya da 'Biz bu konuya nereden geldik?' gibi sorular gelmeye başladı. Hikayenin, cümlelerin, aktarılanın kendisi yitirdi önemini. Demek ki, sadece benim anlatmak istediklerim değil önemli olan.

Demek ki artık durmak gerek.

Hatam olduysa affola.

Kocakabakarakulak, Pippilotta, Öküz, Aslı: Size ayrı bir teşekkür borcum var sanırım. Kimseler yokken hep buralardaydınız :)

Gözlerim dolmayaydı iyiydi ama,

Seviyore sizi, kalın sağlıcakla!

13 Haziran 2012 Çarşamba

Şuur

Şuursuz olmak güzel bir şey herhalde.

Düşün ki; sadistsin. Bir insana aylar, yıllar boyunca işkence ediyor bunu zevk alarak izliyorsun. Hayatını karartacak, psikolojisini yerle bir edecek olaylar yaşatıyorsun, dünyaya bakışını değiştiriyor, insanlara güvenini darmadağan ediyorsun. Tüm bunları da bir başka sadistle beraber yapıp uzaktan puronu tüttürüyorsun.

Sonra, kurbanın bir şekilde elinden kurtuluyor. Ama sen kurtulamıyorsun yılların verdiği alışkanlığından, ve geri istiyorsun oyuncağını. Ricalar, hayır'lar, küfürler seni durdurmuyor. Cevapsız iletişim denemelerinden de yılmıyorsun. Şımarıksın çünkü, bir insanın senin gözündeki değeri akvaryumdaki balıktan bile önemsiz. Canı mı yanmış, delirmiş mi, ölüme mi yaklaşmış, hayatı mı kararıyor, özgürlüğü mü kısıtlanmış. Derdin değil. Şımarıksın. Sadece istiyorsun. Sadistçe. Utanmadan.

Sonra, dünyanın en günahsız insanı, kanatsız meleği gibi; benden senin için bir iyilik yapmamı istiyorsun. Aldığın cevap tatmin etmeyince de ricada bulunuyorsun.

Acınası haldesin oysa ki. O kadar laftan, kavgadan, küfürden sonra; kişiliğinle beraber gururunu da bir tekmeyle merdivenden savurmama rağmen yıllar sonra hiçbir şey olmamış gibi benden ricada bulunabildiğin için acınası haldesin.

Böyle olma okuyucu, sen sen ol böyle olma. Kimsenin seni küfür etmeye bile değer bulamaması aşağılık bir durum. Bu hale getirme kendini sakın.

Bu yazıyı niye yazdım? Bir insanın bu davranış tutumunu nasıl sergileyebildiğine, başka biri açısından bu sıfatları nasıl kazanmış olabileceğine şaşırdığım için yazdım.

Hayat garip, sen sen ol kimseye kendini hayatından sildirecek kadar kötü davranma, yok sayılıyorsan varlık gösterecek şuursuzluğu yapma.

Seviyore sizi, kalın sağlıcakla.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İki dünya

Image
Arada kaldım.

Yıllardır duvarlarına sürtüne sürtüne kanadığım, ileri doğru yaptığım her hamlemde geride bir parçamı bıraktığım bir aralıkta kalıverdim artık. Ne ilerlemeye devam etmeye ne de durmaya karar vermeye gücüm var.

Kültürel tarihlerini sürdürmeye çalışan ailem, bu tarihten haberi olmayan sosyal çevrem. Anlaşılamaz, anlatılamaz bakış açıları. Mantık sorgulayamama. İletişimsizlik. Tüm bunları bir kenara bırakıp toplumun geneline ayak uydurmaya çalışmak, sürekli, hiç durmadan.

Mutlu doğmuş, ama kırgın büyümüş bir birey. İçinden çıkamama. En çok da mantıkla açıklayamama, anlaşılamama.

Kırgınım, yorgunum.

http://www.youtube.com/watch?v=i4pWsmvLSDI

5 Nisan 2012 Perşembe

Yaşam, ne acaipsin.

Bahardan falan değil.

Algım değişti bu aralar.

Yaşam denen şey ne acaip. Daha önce yüzlerce kez yürüdüğüm sokakta hiç farketmediğim şeyler görüyorum. Havanın soğuğuna, pisine inat iki kaldırım taşı arasından kafasını uzatacek bir delik bulabilmiş kendine, bir de utanmadan çiçeklenmiş.

Dün öğlen aldığım ve öylesine bir peçetenin üzerinde ıslattığım keten tohumları üzerinden yirmidört saat geçmeden filizlenmeye başlamış. Bir peçete ve birkaç damla su ile her biri kendinin onlarca katı besin taşıyan formlarına dönüşecek. Yeterince sabırla gözlerimi ayırmadan baksam, gerçekten büyüdüklerini görebileceğim gibi geliyor.

Yaşamın özü bu kadar kolayken, bu kadar az şeye ihtiyaç varken yeşermek için, kendime kızdım. Hiçten sebepleri atlayamayıp çok fazla bocalamışım. Oysa basitliğe odaklansaymışım belki de keten tohumunun serüveni gibi yeşerir, çiçeklenirmişim.

Hiçbir şey için geç değil tabi ki. Ademoğlu, dönem dönem aydınlanır, her zaman yenisini öğrenir.

'Bitki'sel yaşama merak sardığımdan geldi bu keten tohumu denen mucizeyi yeşertmek aklıma. Büyük bir kısmının çiçeklenmesini beklemeyeceğimi söylemem yanlış olmaz. Zira aklımda minik yaprakları çıkmak üzereyken toplayıp limonla tuzla yemek var.

Ademoğlu, vahşisin.

Seviyore sizi, kalın sağlıcakla.

Image

2 Mart 2012 Cuma

Sağ lobum titriyor.

Tek haneli yaşlarında bir kız çocuğu iken, başkalarının işine yaramayan ve vazgeçtikleri malzemelerle hatırı sayılır bir insan topluluğu tarafından fark edilebilecek, hatta onları kısa süreli de olsa gülümsetebilecek ya da şaşırtabilecek bir şeyler yapardım halka açık yerlerde.

Bir şeyler diyorum, çünkü yaptıklarımı 'yaz tatilinde evde olmaktansa sokakta olmayı tercih eden ama patlak tekerli bisikleti, dalacak meyve ağacı yokluğu, tüm kedi ve köpeklerin sıcaktan uyku moduna girmesi gibi sebeplerle yaramazlığını aktardığı abik gubik işler' başlığından başka bir yere yazamadım.

Dedim ya, malzemelerim mahalle halkının kullanmaktan vazgeçtiği her  şey olabilirdi. Çöpleri karıştırmıyordum ama bir şekilde karşıma ışıl ışıl parlayan malzemeler çıkıyordu.

Uzun bir süre kaldırım taşlarını boyadık, okulların tatil olmasıyla beraber zengin piçlerin çöpe attığı canım pastel boyalarla. Tüm mahallenin (o kadar küçüğüm ki tüm mahalle benim için topu topu 5 apartman ve çevresi) kaldırım taşları rengarenk olmuştu. Havanın sıcak olması işime yarıyordu, ısınmış kaldırım taşlarına sürdükçe eriyen pastel boyalar, neredeyse gözeneklerine işliyordu. Yıllarca kaldı çiçekli, uğur böcekli kaldırımlar.

Pet şişeleri birleştirip, evin önündeki çocuk parkına kendim kadar (o zamanlar kendim belki de 90 santimdi) çiçekler, ağaçlar yapmıştım. Rengarenk eczane poşetlerinin popüler olduğu dönemdi aynı dönem, devasa pet şişe çiçeklerinin aralarına çok yakışmışlardı.

Kimse bana yap demiyordu. Ama yapma diyen çok fazlaydı, az dikilmemiştim belediye görevlilerinin karşısına 'onlar çöp değil' diye bağırarak.

 En büyük destek hep annemden gelirdi bu tip işlerde. Gözlerim kocaman açılmış bir şekilde koşa koşa eve gidip de 'anne bana upuzun beyaz çarşaf gibi bişey lazım' dediğimde bile annem geri çevirmedi beni. Elindeki işini kenara bırakıp ne istiyorsam anladı, fikir verdi, yol gösterdi, ne gereği var hiç demedi.

Her aklıma gelen şeyden güzel sonuç çıkaramamış olabilirim, ama milyon işten biri ikisi hala komşular tarafından hatırlanıyor ve takdir görüyor, bu gerçekten çok güzel bir duygu.

Sokakta yaptığım abik gubik işler, evdekilerden hep daha çok mutlu etmiştir beni. Dün akşam Sevgilim Hergelemin gösteridiği bir fotoğraf ile sağ lobum başladı yine titremeye. Eski günleri hatırladım. Sokaktaki eğlencemi :)

Konumuz şu, yosun grafitti. Grafittileri bilirsiniz, onun yosundan yapılanı. Canlı. Yaşıyor. Doğaya zararsız. Süper fikir! 

Henüz çok fazla örneği bulunmasa da, görsel güzelliği fark edildiği anda yayılacaktır eminim.

Etrafınıza biraz dikkatli bakarsanız, malzemeleri bulmak da çok kolay. Yosun. Bildiğiniz apartmanların, bahçelerin özellikle kuzeye bakan duvar köşelerinde yeşeren yosunlardan. İlk denemeleri yaptıktan sonra optimum tarifi de paylaşırım.

Bu da hoşgeldin yazısı olsun bana, beynimin sağ lobu titrerken.

Seviyore sizi, kalın sağlıcakla!

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image



26 Ocak 2012 Perşembe

Zamansız bir ara.

Bir süre buralarda yokum.

Bir sebepten kendimi her şeyden izole etmek istiyorum.

Kalın sağlıcakla!

Metamorfoz

Garip bir seremoni,

10 dakika önce bekleme salonunun duymasın diye annesinden uzak bir köşesinde telefondaki arkadaşıyla eski erkek arkadaşını çekiştiren ben yaşlarda kız çocuğu, şimdi yanıma oturmuş şekil değiştiriyor.

Önce bermuda yapılmış pantolon paçaları indirildi, sonra koyu renk bir çorap giyildi ayağa. Üstüne uzun bir entari (entari dedim sayın seyirciler), başına da örtüsü. Yüzükler, bilezikler çantaya. Makyaj temizle. Tüm hazırlıklar tamam. Cebinden küçük bir kitap çıkardı ve başladı fısıldamaya.

Tüm bu süreci başından sonuna takip edebildiğim için haliyle biraz şaşkındım. Uykusuzluk, üzüntü ve muz kabuğu ile birleşince yer yer halüsinasyon görmüş olabilirim, şu an bunu bilemiyorum.

Her hafta uçuyorum, ve her uçuşumda başka bir gözlem öğesi buluyorum. Ama durum bu sefer farklı, neredeyse tüm yolcular benim için ayrı ayrı izlenmesi gereken yabancılıktaydılar. Hepsi aşıktı, garip bir huzur ve dinginlikle yolculuklarına başlamışlardı. Pardon ya, ne dinginliği! Kaos, karmaşa, koridorda koşturan çocuklar, koltuklar arası gidip gelen çantalar, bavullar... Umre kafilesi, bir çoğu çocuk. Devlet baba kıyak geçti ya bunlara? Ne kadar çok kişi birey başına 800 avro verebilecek durumdaymış, düşündürücü.

Neyse, uçağın motorları çalışınca olayın karmaşa kısmı da bir anda bitiverdi. Yanımda oturan gibi herkeste hummalı bir kıyafete çeki düzen verme hareketliliği. Ve bitmek bilmeyen fısıltılar. Beni bir gülme aldı tam da burada :) Kaptan pilot yerine imam çıksa ve kabin ekibi kalkış için yerlerinize, yolcular kalkış için nefesinize kuvvet hadi bakalım iyi okuyun dese şaşırmayacaktım. Toplu bir ayindeymişim gibi etrafımdaki herkes harıl harıl dua okuyordu, birazdan uçağa nur inecek ve  kendiliğinden yükselecekti. Yeni yakıt tasarrufu yöntemiymiş meğersem? Ama şimdi dualarla havalanıp direk Cidde'ye iniliyorsa ben müsaadenizle kalkayım mı? Evde kızım bekliyor?

Image
Kafamda türlü hayaller uçuşurken ilimsel ya da bilimsel bir açıklamayla havalandık sonunda. Bir sebepten konuşmaya başladık yanımdakiyle. Merakımı gidermem lazımdı, başladım soru yağmuruna. Neden kılığını şimdiden değiştirdiğini merak ediyordum. Böyleymiş bu işin kuralı, hac/umre için seyahat etmeğe başladığın anda madden ve manen kendini hazırlaman gerekiyormuş. O da bunun için önce kılığını kıyafetini düzeltmiş, sonra arkasında bıraktığı hayattan kendini geçici olarak soyutlamak için başlamış dua okumaya. Erkeklerin işi daha zormuş, onlar bir bez parçasıyla kıyafet yapıyorlarmış kendime, benim kafamda Romalılar canlandı hemen ama bunu onunla paylaşmadım. Büyük bir başarı ile içine girdiği ruhsal durumunu bozarak saygısızlık yapmak istemiyordum. Gerçekten imrenerek dinledim anlattıklarını. O kadar hazırdı ki, 10 gün sürecekti seyahati. O topraklarda olmak için can atıyordu. Bir sürü hastalık geçirmiş, annesi de öyle. İş ve ilişki hayatı da hep sorunluymuş, özellikle son günlerde çok yorulmuş psikolojisi. Ama oraya gidince herşeyi unutacak ve aydınlanacakmış. Bir nevi meditasyon, ve bozulması imkansız bir konsantrasyon, motor çalışır çalışmaz kendini amacına adamak, bunun için ne gerekiyorsa yapmak.

Gerçekten çok imrendim, dine inanıyor olmaya değil. İnandığı herhangi bir şeyin en yükseğindeki noktasına ulaşmak için bu kadar istekli ve kararlı olmaya. Asla dış sebeplerden etkilenmeyecek bir dayanak noktası bulmuş olmasına çok imrendim.

Hayatla baş edebilmek için böyle bir hedef gerekli sanırım. Bu kimisi için dindir, kimisi için bilim. Sanırım doğru olanı başka değişkenlerin etkisine maruz kalmayacak, yıllar geçse de orada aynı şekil ve değerle, en azından senin ona biçtiğin niceliğiyle duracak bir totem bulmak. Evet, anahtar nokta burası. Ancak bunu başardığım zaman yara almayacağım, kendi dünyamdaki değerlerimi, uğruna enerji harcadığım olmazsa olmazlarımı değiştirerek daha sağlam bir mücadeleye hazırlayabilirim kendimi.

Çok işim var, içime dönüp yeni bir Azze çıkarmam gerek.

Seviyore sizi!


http://youtu.be/yti3o_n0Lrg