Şubat 2007 için arşiv

Ngoni

Biri bana karşı bi dallamalık yaptığında, içimden kızgınlığımı iyice bilemek için ihtiyaç duyduğum rasyonel sebepleri toplarken, ummadığım bir şey oluyor bazen; kurduğum mantık silsilesi, olaydaki asıl suçun bende olduğu sonucuna vardırıyor. “Bilgisayar bi hata yaptı” deyip baştan çalıştırıyorum, biraz da doğru cevabın olduğunu bildiğim yöne doğru bir ilk hız vererek. Hop, dönüp bir daha aynı yere geliyor, ne yapacağımı şaşırıyorum.

Biraz geçenki garip şeydeki gibi olduğunu farkettim bu durumun. “Benim kafam mı uyduruyor yoksa [onun dallamalığını]? Yok canım…” Ama başka türlüsü de mantıklı gelmeyince ne yapacaksın? İşte o zaman uyanacaksın belki. Ama uyanmamayı, “bilgisayarı” duymazdan gelmeyi başarabiliyorum.

Gene o garip şeyle ilgili, bi-iki yıl önce sevgilimle sohbet ederken fark ettiğim bir şey: Düşünmek kelimesinin kökünün düş (rüya) olması, manidar değil mi?

Vieux Farka Touré‘nin CD’sini ısmarlamıştım, geldi bugün. İlk albümü imiş, yeni çıkmış. Fena sayılmaz, ama tam da beklediğimi bulamadım, o evinin önünde gitar çalan çocuğun rahatlığını bekliyordum sanırım… Amerikalı biri düzenlemelere katkıda bulunmuş, belki ondan biraz fazla hesaplı geldi, kim bilir… Bir şarkı var yalnız, Vieux ritim gitar çalıyor, geçtiğimiz yıl ölen babası Ali solo gitar, bir de Bassekou Kouyaté diye biri de ngoni diye bir enstrüman çalıyor. Akşam akşam, haftanın yoğunluğundan kurtulmuş, keyifli keyifli mayışmış, kulaklıklarımı takmış CD’yi dinliyordum, hafif hüzünlü bir şekilde girdi baba-oğul gitarlar bu şarkıya. Tekrarlı, belki biraz tekdüze şekilde, aynı melodi etrafında dönmeye başladılar. Sıkılmadım tekdüzelikten, kendimi melodiye bıraktım, onlar hüzünlü hüzünlü tekrarladıkça ben de gevşedim, pöltekleştim, biraz hüzünlendim, ve yavaş yavaş böyle bir ruh halinde “stabilize” oldum.

Sonra birden o ngoni adlı enstrüman girdi. O sakin, gardı inmiş, kendini bırakmış halimi bir vurdu bu aletin sesi… Yamuldum, neye uğradığımı şaşırdım, hop diye gözlerimden birer damla yaş geldi. Sonra tekrar tekrar dinledim, ama o sürpriz etkisi geçince aynı şeyi hissetmiyor tabi insan…

Ne acayip bir enstrümanmış ngoni, Kouyaté’nin çaldığı başka şeylere de bakındım sonra internetten, bu şarkıdaki gibisini henüz bulamadım. Kora diye bir enstrüman var bir de, onun sesini de çok sevdim.

Müzikle aktarılabilen şeyleri kelimelere dökmek bazen ne kadar zor. Kelimelerle anlatabilmek için bir ton ter dökmek gereken şeyleri aktarmakta müzik ne kadar başarılı bazen. Başka ne vardır böyle his aktarmakta başarılı diye düşündüm, mimikler geldi aklıma.

Geçenlerde Kentucky’ye gitmiştim, gecenin bir vakti, bir fırtınanın ortasında varmıştık gideceğimiz yere. Tepeleri, vadileri görünce bizim memleketin tepeleri, dağları gelmişti aklıma. Bir de Kentucky’nin yerel müziği bluegrass’la Toroslar’daki yörüklerin müziğini, Özay Gönüm’ün bağlamasından dinlediğim boğaz havalarını düşünmüştüm.

O boğaz havalarının içinde, Toroslar’ın bildik yarlarını, dumanlı dağlarını görebiliyorum gibi geliyor bana. Ama zor bir şey tabi, zaten kafada bir yerle ilişkilendirilegelmiş bir müziği dinlerken akla gelenlerin alışkanlıktan mı, yoksa müziğin içindeki bileşenlerden mi kaynaklandığını ayırt etmek. Bluegrass’in içinde de Kentucky’nin tepeleri var mı acaba diye düşündüm sonra. Bir yörenin yer şekillerinin müziğe ne kadar işlediğini merak ettim. Örneğin dünyanın dört bir yanındaki dumanlı dağlardan halk müzikleri toplasak, acaba bir ortak his parçası görür müyüz? Ya da yanında coşkun dereler akan yerlerin müziğinde, o dereler ne şekilde vardır?

Bilgisayarlara insan dillerini öğretmek epey zor olduğu için, bazı problemlerle ilgili basit yöntemler bulmuş araştırmacılar. Örneğin binlerce makaleyi otomatik olarak konularına göre sınıflandırmak için, her makalede hangi kelimenin kaç kere geçtiğinin istatistiğini çıkartıyorlar, sonra da bu “kelime sayısı vektörleri”‘ni kullanarak, standart bazı yöntemlerle “temel doğrultular” buluyorlar. Dil gibi incelikli bir şeye bu kadar kaba bir yaklaşım bile, epey şaşırtıcı sonuçlar verebiliyor; kimi deneylerde, bu bahsettiğim temel doğrultular kendiliklerinden konu başlıklarına karşılık geliyormuş, verili bir makaleyi temsil eden vektörün bu doğrultulardaki bileşenleri de, o makalenin bu konulara ne kadar değindiğini başarılı bir şekilde temsil ediyormuş (1,2)…

Bu kadar katır kutur bir şekide değilse de, bir şekilde, dağlık yerlerin, nehirli yerlerin, vb. müziklerinin içinde de böyle temel bileşenler var mı acaba? Tabi varlarsa bile, bunlar insanların duygularıyla ilgili olacak, yani dağın, nehrin fiziksel özelliklerinden çok, bunların insanda yarattığı hislerin temsilcisi olacaklar, diğer “his bileşenleri” ile bir arada duracaklar.

Vardır gibi geliyor bana böyle bir şey, ama bu bileşenlerin “süzülmesi” ne kadar zaman alır, örneğin bir dağın yerel müziğin içine iyice işlemesi, kaç kuşak alır, kestiremiyorum. Elbet dağlar tepeler hakkında şarkılar çabucak yapılabilir, ama bundan daha incelikli, daha kendiliğinden, belki bilinç dışı olan bir etkiden bahsediyorum, dağın müziğin içine işlemesi derken.

Ngoni



WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın