28 Aralık 2025

Servis-Vole Gerçekten İşlevsiz Mi?

Image

 Profesyonel teniste bir dönemin geçer akçesi olan servis-vole, milenyumun başından itibaren nesli tükenen bir oyun stili hâline geldi. Pek çokları bu durumu raket teknolojisindeki gelişim ve geçmişe göre daha yavaş olan kort zeminleriyle ilişkilendiriyor. Bense bu değerlendirmeye katılmıyorum.

 Tenisçilerin yeni nesil raketlerle daha güçlü return'ler ürettiklerine şüphe yok. Fakat aynı durumun servisler için de geçerli olduğunu unutmamak gerekiyor. Kort zeminlerinin giderek yavaşlaması ise pek tabii ki servis-volenin efektifliğini düşüren bir etken. Ancak bu da söz konusu oyun stilinin marjinalize olmasını açıklamıyor.

 Strateji koçu Craig O'Shannessy'nin yaptığı bir çalışmaya göre Wimbledon'da ilk servisin ardından fileye çıkma yüzdesi 1997 senesinde %66 iken 2017'de %10'a kadar gerilemiş (*). Buna karşın aynı taktikle puan kazanma oranı 20 yıl boyunca %70'ler düzeyinde seyretmiş. Yani servis-volenin başarı yüzdesinde anlamlı bir değişim gözlenmemiş. Bu da servis-volenin efektifliğini kaybettiğine yönelik iddianın doğru olmadığını ispatlıyor.

 O'Shannessy'nin ortaya koyduğu verilerden de anlaşılacağı üzere servis-vole, yıllar içinde daimi bir oyun stili olmaktan çıkarak ara sıra başvurulan bir taktiğe indirgenmiş. Peki bu durumun altında yatan sebep ne? Servis-vole hâlâ efektif olduğu hâlde niçin tenisçiler tarafından benimsenen bir oyun stili değil?

 Gerçek şu ki servis-vole, uygulaması son derece meşakkatli olan bir oyun stili. Bu stilde uzmanlaşabilmek için uzun yıllara ihtiyaç var. Oysa tenisçi adayları ve velilerinin bu kadar beklemeye tahammülü yok. Bilakis onlar kısa vadede sonuç görmek istiyor. Hâl böyle olunca da servis-voleci yetiştirmenin imkanı kalmıyor.

 (*) https://braingametennis.com/25-golden-rules-of-singles-strategy/4-serve-volley-part-2/

28 Kasım 2025

İsmet Paşa'nın Tenis Sevgisi

Image

  Ulu Önder Atatürk'ün 1928 yılında çekilmiş bir fotoğrafı vardır. Fotoğrafta tebessüm ederken görülen Atatürk, o anı ölümsüzleştiren Cemal Işıksel'ın anlatımına göre Afgan Kralı Emanullah Han ile İsmet İnönü arasındaki tenis maçını seyretmektedir. Gelgelelim İsmet Paşa'nın tenisle olan ilişkisi bu diplomatik maçın çok ötesindedir.

 İsmet Paşa'nın 1919'dan vefat ettiği yıl olan 1973'e kadarki kişisel notları Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Defterler isimli kitapta yayımlanmıştı. Kitabı incelediğimizde yedi farklı yerde tenis kelimesinin geçtiğini görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci adamının tenis içerikli notlarında sırasıyla şunlar yazıyor:

 "3 Temmuz 1922 Pazartesi

 Akşam tenis. Mösyö Laport bana raket ve top göndermiş.

 7 Temmuz 1922 Cuma

 Akşam tayyare mektebinde tenis.

 9 Temmuz 1922 Pazar

 Akşama tenis.

 21 Temmuz 1922 Cuma

 Akşam tenis.

 24 Temmuz 1922 Pazartesi

 Akşam muvaffakiyetli tenis. İki parti.

 4 Ağustos 1922 Perşembe

 Akşam tenis. Tevfik Bey'le beraber.

 31 Mayıs 1941 Cumartesi

 Tenis maçları."

 Görüldüğü üzere İsmet Paşa, Kurtuluş Savaşı'nın en kritik evresinde bile tenisi ihmal etmemiş. Kendisi, Büyük Taarruz'un hemen öncesindeki boş vakitlerini tenis oynayarak değerlendirmiş. Bu da tenisin Türkiye'ye birilerinin zannettiği gibi Hülya Avşar veya Kemal Derviş'le gelmediğini gösteriyor. Oyunun bu topraklardaki geçmişi 100 yıldan daha uzun bir süreye dayanıyor.

9 Kasım 2025

TTF'nin Dahiyane İcadı

Image

 Geçtiğimiz yıl Türkiye Tenis Federasyonu'nun yeni başkanı olduğunda Şafak Müderrisgil ile ilgili genel bir değerlendirme yapmıştım. Kendisinin federasyon başkanlığına tenise hizmet etmek için gelmediğini, siyasi iktidarın güdümünde kalacağını ve dolayısıyla Türk tenisinin hiçbir yapısal sorununu çözemeyeceğini söylemiştim. Nitekim aradan geçen zaman, öngörülerimin tamamını haklı çıkardı.

 Şafak Hanım'ın bir yıllık görev süresindeki icraatı, saray rejiminin kendisine tanıdığı sınırlı alanda attığı bazı müspet adımlardan ibaret. Bunların haricinde yaptığı bir iş var ki günümüz Türkiye'sinin düzenini çok iyi yansıtıyor.

 Mevcut TTF yönetimi, ülkemizde düzenlenen astronomik sayıdaki tenis turnuvasına yakın zamanda bir de Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı ekledi. İsminden de anlaşılacağı üzere bizzat Cumhurbaşkanlığı tarafından himaye edilen bu turnuva geride bıraktığımız ekim ayında ilk kez düzenlendi.

 Cumhurbaşkanlığı Kupası'nın hangi maksatla icat edildiği çok açık. Kişisel ikbal peşinde koşan Şafak Hanım, bu hamlesiyle kendisini TTF'ye başkan seçtiren iradeye bağlılığını bildirmiş oldu. Keşke elini korkak alıştırmasaydı da turnuvanın ismini Recep Tayyip Erdoğan Kupası koysaydı.

 TTF'nin bir önceki başkanı olan Cengiz Durmuş'un görevi bırakma nedeni siyasi iktidar tarafından üstünün çizilmesiydi. Eminim ki kendisi, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı duyunca "Bunu nasıl akıl edemedim?" diye hayıflanmıştır.

24 Ekim 2025

Sovyetlerden Günümüze Rus Tenisi

Image

 Tenis, Sovyetler Birliği'nde uzun yıllar boyunca burjuva sporu olarak görüldü ve dışlandı. Nitekim tenisin 1968 yılına dek süren amatör döneminde Sovyetlerin esamesi bile okunmuyordu. Ancak bu durum, Açık Dönem'den itibaren değişmeye başladı. 

 Sovyetlerin tamamı ile devlet tarafından kontrol edilen spor sistemi tenisteki ilk meyvelerini 1970'li yıllarda verdi. Gürcü Alex Metreveli ve Rus Olga Morozova Grand Slam finali oynayan ilk Sovyet tenisçiler oldular. Aynı başarı 80'lerde bir başka Rus tenisçi Natasha Zvereva tarafından tekrarlandı. Sovyetler Birliği'nin lokomotif unsuru olan Rusya'nın tenisteki asıl büyük başarıları ise birliğin dağılmasından sonra geldi. Bunda en büyük paylardan biri de Boris Yeltsin'e aitti.

 Rusya Federasyonu'nun ilk devlet başkanı olan Yeltsin, Sovyetlerin dağılmasına giden süreçteki baş aktörlerden biriydi. Alkol bağımlılığından ötürü "sarhoş çar" lakabıyla anılan Yeltsin'in hayattaki en büyük zevklerinden biri de tenisti. Üstelik sarhoş çarımızın tenise ilgisi amatör bir oyuncu olmanın çok ötesindeydi. Kendisi, dünya tenisini yakından takip ediyor, turnuvaları yerinde seyrediyor, hatta Rus tenisçilere tavsiyelerde bulunuyordu. Yeltsin'in tutkusu, Rusya'da tenise çok büyük bir popülarite ve ciddi yatırımlar kazandırdı.

 Yeltsin döneminde Rusya, tarihinin ilk Grand Slam şampiyonluğuna kavuştu. 1996'da Roland Garros'u, 1999'da da Avustralya Açık'ı kazanan Yevgeny Kafelnikov dünya sıralamasında zirveye çıkan ilk Rus tenisçi oldu. Onu 2000 Amerika Açık ve 2005 Avustralya Açık'taki zaferleriyle Marat Safin takip etti. Tüm bunlara rağmen kortlardaki Rus fırtınası, kadınlar tarafında daha şiddetli esiyordu.

 2004 yılında oynanan dört Grand Slam'in üçü Rus kadın tenisçilerın şampiyonluğuyla sonuçlandı. O sene Roland Garros'u Anastasia Myskina, Wimbledon'ı Maria Sharapova, Amerika Açık'ı da Svetlana Kuznetsova kazandı. Fed Kupası'nı 2004'den 2009'a kadarki beş yıllık sürede dört kez müzesine götüren Ruslar 2008 Pekin Olimpiyatı'nda da madalyalara ambargo koydu. Altın, gümüş ve bronz madalyanın sahipleri sırasıyla Elena Dementieva, Dinara Safina ve Vera Zvonareva oldu.

 Ruslar, 90'lardan bu yana damgalarını vurdukları tenis dünyasına büyük ikonlar armağan ettiler. Özellikle Sharapova ve Safin, doğal karizmaları sayesinde geniş kitleleri peşlerinden sürükledi. Bu isimler kadar parlak bir kariyere sahip olmayan Anna Kournikova ise bir zamanların en büyük seks sembollerinden biriydi. 

 Bugün Rus tenisinin bayraktarlığını Daniil Medvedev ve Mirra Andreeva üstleniyor. Medvedev, Grand Slam şampiyonu ve dünya 1 numarası apoletlerini çok önceden takmış bir oyuncu. Henüz 18 yaşındaki Andreeva da aynı başarılara ulaşacağına dair ciddi sinyaller veriyor.

4 Ekim 2025

WTA Turu'ndaki Sömürü Düzeni

Image

 Polonyalı tenisçi Iga Swiatek, Çin Açık sırasında düzenlendiği bir basın toplantısında tenis sezonunun uzun ve yoğun olmasından şikayet etti. 24 yaşındaki raket, önümüzdeki yıllarda sakatlık riskini azaltabilmek adına katılım zorunluluğu bulunan bazı turnuvalarda yarışmamayı düşündüğünü söyledi.

 Kadınlar Tenis Birliği WTA'nın 2024 sezonunda yürürlüğe giren yeni düzenlemesi, Swiatek seviyesindeki tenisçilerin her yıl dört Grand Slam, on WTA 1000 ve altı WTA 500 turnuvasına katılımını zorunlu kılıyor. Yani sıralaması yeten her oyuncudan bir sezonda WTA Finalleri hariç 20 turnuvada yer alması isteniyor. WTA'nın bu uygulaması, dünya sıralamasının ilk 30'unda yer alan erkek tenisçilerin bile 17 turnuvayla yükümlü olduğu bir ortamda büyük bir çılgınlığa tekabül ediyor.

 Elit tenisçilere senede 20 turnuva oynamayı dayatan WTA, buna karşın sıralama puanlarını en iyi 18 turnuva sonucu üzerinden hesaplıyor. Bu da izahı olmayan, gülünç bir durum yaratıyor. Zira katılımın zorunlu olduğu turnuvalardan ikisi sıralama puanı açısından boşa oynanmış oluyor.

 WTA'nın daha fazla kâr elde etme amacıyla bünyesindeki en iyi tenisçilere sürekli turnuva oynatması sporcu sağlığını hiçe sayan bir karar. Üstelik kurum, bu tip kararları kimseye danışmadan alıyor. Hâl böyleyken tenisçilerin sömürü düzenini değiştirebilmeleri için karar süreçlerinde aktif rol almanın yollarını aramaları gerekiyor.

18 Eylül 2025

Tenisi Zirvede Bırakma Safsatası

Image

  Pete Sampras, profesyonel kariyerini 2002 Amerika Açık'ta Grand Slam şampiyonu olarak tamamlamıştı. Bir başka büyük yıldız Justine Henin ise 2008 yılında dünya 1 numarasıyken kortlara veda etmişti. Keza Ashleigh Barty de 2022 Avustralya Açık'ı kazandıktan hemen sonra raketini astığında dünya 1 numarasıydı. İşte bu üç oyuncu, tenisi zirvedeyken bırakmanın istisnai örnekleri olarak karşımızda duruyor.

 Gerçek şu ki Sampras, Henin ve Barty'nin tenisi zirvede bırakmaları kariyerlerini kusursuz bir şekilde planlamış olmalarının doğurduğu bir sonuç değildi. Zaten Henin ve Barty kortlara veda ettiklerinde henüz 26 yaşını bile doldurmamışlardı. Sampras'ın emekliliği ise Amerika Açık'taki zaferinden aylar sonra kesinleşmişti.

 Tenisçiler, kariyerlerini sürdürüp sürdürmeyeceklerine fiziksel ve zihinsel durumlarını göz önünde bulundurarak karar verirler. Bu da demek oluyor ki teniste sakatlık ya da motivasyon kaybı dışında herhangi bir emeklilik faktöründen söz edilemez. Öte yandan bir tenisçi, kendisi için mümkün olan en uzun kariyeri hedefler. Dolayısıyla sağlığı ve motivasyonu yerinde olduğu müddetçe kortlardaki mücadelesine devam eder.

 Örneğin Novak Djokovic, sırf gösterişli bir veda uğruna 2023 Amerika Açık'taki şampiyonluğunun hemen ardından tenisi bıraksaydı aptalca bir iş yapmış olurdu. Çünkü vücudu ve zihni tenis oynamasına izin veriyorken hâlâ yeni kupalar kazanma şansı vardı. Nitekim kendisi, bu sezonki performansıyla Grand Slam turnuvalarında favori olma özelliğini henüz yitirmediğini gösterdi.

 Sonuç olarak tenisi zirvede bırakmak, sonradan üretilmiş ve pratikte geçerliliği olmayan bir idealdir. Hiçbir tenisçi, sürdürebileceği bir kariyeri insanlar zirvede bıraktı desin diye sonlandırmaz.

24 Ağustos 2025

Amerika Açık Fakiri Değil Zengini Doyurdu

Image

 Profesyonel tenis, sınırlı sayıda insanın para kazanabildiği bir meslek. Daha somut konuşmak gerekirse dünya sıralamasında ilk 150'nin dışında yer alan bir tenisçinin turnuvalardan elde ettiği gelirle seyahat, konaklama ve ekipman masraflarını karşılaması mümkün değil. Üstelik ilk 150 tenisçi arasında da geçim kaygısı taşıyanların sayısı bir hayli fazla.

 Görece daha mütevazı kariyerlere sahip olan tenisçiler kazançlarını maksimize edebilmek adına çeşitli yollara başvuruyor. Bunlardan biri de çiftler kategorisinde yarışmak. Tekler kariyerlerine yoğunlaşan elit tenisçilerin genellikle rağbet göstermedikleri çiftler turnuvaları alt sıralardaki oyuncuların ceplerine az da olsa para girmesini sağlıyor. Ne var ki son dönemde bu fırsatı da budayan bir girişime tanıklık ettik.

 Sezonun son Grand Slam'i olan Amerika Açık, bu yılki karışık çiftler turnuvasında birtakım düzenlemelere gitti. Normalden bir hafta öne çekilen turnuvada takım sayısı 32'den 16'ya düşürülürken şampiyon takıma verilecek para ödülü beş katına çıkarıldı. Tüm bu yenilikler, karışık çiftler turnuvasına tenisin yıldızlarını çekmeye yönelikti ve en nihayetinde amaç hasıl oldu.

 Novak Djokovic, Iga Swiatek ve Carlos Alcaraz gibi yıldızların akın ettiği karışık çiftler turnuvasında pek çok gerçek çift oyuncusu kendisine yer bulamadı. Öyle ki turnuvayı üst üste ikinci kez şampiyonlukla tamamlayan Sara Errani-Andrea Vavassori çifti ancak wild card ile ana tabloya girebildi. Errani, ödül seremonisinde yaptığı konuşmada şampiyonluğu turnuvaya katılamayan çift oyuncularına armağan ettiğini söyleyerek yeni formattan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi.

 Errani, gösterdiği tepkide sonuna kadar haklı. Çünkü Amerika Açık organizatörleri, hem çiftler tenisinin içini boşaltan hem de tenisteki gelir adaletsizliğini derinleştiren bir uygulamaya imza attı. Son tahlilde dünya, reytingi yüksek süperstarlar ve bunları daha çok izlemek isteyen tenisseverlerin etrafında dönmüyor. Madalyonun öteki yüzünde tenisten ekmek yemeye çalışan yüzlerce oyuncu daha bulunuyor.

9 Ağustos 2025

Roger Federer'in Eşsiz Tenis Stili

Image

 Profesyonel tenis, 1990'ların sonu ve 2000'lerin başında büyük bir dönüşüm geçirdi. Söz konusu dönemde daimi servis-vole stili yavaş yavaş tedavülden kalkarken geri çizgi oyunu yeni norm hâline geliyordu. Roger Federer'in 1998 yılında tenis sahnesine çıkışı da işte böyle bir konjonktüre rastladı.

 Kariyerinin başlarında tipik bir servis-voleci olan Federer ilerleyen yıllarda oyun tarzını güncelledi. Servis-volecilerin sahip olduğu teknik becerileri milenyum tenisinin dinamikleriyle harmanladı ve ortaya seyrine doyum olmayan bir oyuncu çıktı.

 Federer, tenis literatüründeki istisnasız her tekniği büyük bir ustalıkla uyguluyordu. Tek el backhand kullanıyor oluşu, vuruşlarını çok rahat bir şekilde çeşitlendirmesini sağlıyordu. Ralli esnasında aniden kısa top veya slice'a dönebiliyordu ki bu şekilde rakiplerini hareketsiz bıraktığı çok puan vardır. Eski bir servis-voleci olarak file önündeki refleksleri ve dokunuşları da muazzamdı. Volenin her türlüsünü alabiliyordu. 

 Kortun her bölgesinden her vuruşu çıkarabilecek kapasiteye sahip olan Federer geri çizgiden bile voleyle puan kazanabilen bir tenisçiydi. Olağanüstü vuruş repertuvarı, zaman zaman şapkadan tavşan çıkarmasına da imkan tanıyordu. Meşhur bacak arası vuruşları bunun en sembolik örneğiydi. 

 En zor vuruşları bile kolaymış gibi gösteren Federer'in tenis topu ve raketle yapabileceklerinin sınırı yok gibiydi. Nitekim kendisi, 2015 Amerika Açık öncesinde tenis literatürüne SABR kısaltmasıyla geçen yeni bir return tekniği geliştirdi. Uzun adı "Sneaky Attack by Roger", yani Roger'ın sinsi atağı olan bu teknik servis kutusunun hemen gerisinde return yapmaya dayanıyordu.

 Martina Navratilova'nın da dediği gibi Federer'i en iyi seviyesindeyken izlemek usta bir piyanisti Mozart konçertosu çalarken dinlemeye benziyordu. Onun tenisi, işte bu kadar sanatsal ve estetikti.

 Spor, istatistiklerden ibaret bir olgu değildir. Federer, tenis tarihinin en başarılı oyuncusu olmayabilir ama bana göre en iyisidir. Çünkü o, kazanırken izleyenlere keyif vermiştir. Kendisinin tenis oynarken izlediği yol, tüm başarılarını olduğundan daha değerli kılmaktadır.

22 Temmuz 2025

Peng Shuai Olayı ve Çin'in Sefaleti

Image

 Her şey, Çinli tenisçi Peng Shuai'ın 2 Kasım 2021 tarihinde Weibo hesabından yaptığı bir paylaşımla başladı. Çiftler klasmanının eski 1 numarası, söz konusu paylaşımında Çin'in eski başbakan yardımcılarından Zhang Gaoli ile yaşadığı gayrimeşru ilişki üzerine birtakım ifşalarda bulunuyordu. Batı basını, bu gelişmeyi haberleştirirken Shuai'ın Gaoli'yi cinsel saldırıyla suçladığını yazdı ama bu doğru değildi. Shuai, Gaoli ile ilişkiye girdiğini belirtse de bunun kendi rızasıyla gerçekleştiğini yazıyordu. Nitekim daha sonra verdiği demeçlerde yazdıklarının yanlış anlaşıldığını ve cinsel saldırıya uğramadığını söyleyecekti. Kendisi, esas olarak partnerinden gördüğü kötü muameleden şikayet ediyordu.

 Patlak veren skandalın ardından Çinli yetkililerin devreye girmesi gecikmedi. İnternetin kontrolünü elinde bulunduran hükümet Shuai'ın paylaşımını dakikalar içinde kaldırdı. Takip eden günlerde Shuai'dan haber alınamayınca bütün dünya ayağa kalktı. İnsanlar, hep bir ağızdan "Peng Shuai nerede?" diye sormaya başladı. Zira Çin diktatörlükle yönetilen bir ülkeydi ve deneyimli tenisçinin başına her türlü musibet gelebilirdi.

 Meselenin dünya gündemine oturmasının ardından Shuai'ın güvende olduğuna dair emareler ortaya çıktı. Çin medyası, kahramanımızın yeni görüntülerini servis etti. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de oyuncuyla iki kez görüntülü görüşme yaptığını duyurdu. Ne var ki bunların hiçbiri tatmin edici değildi. Shuai, ne yurt dışına çıkabiliyor ne de herkesin erişebileceği bir kanaldan sesini duyurabiliyordu. Kendisiyle ancak dolaylı yoldan temas kurulabiliyordu. Bunun üzerine Kadınlar Tenis Birliği WTA, 2022 sezonunda Çin'de düzenleyeceği bütün turnuvaları iptal etme kararı aldı. WTA'nın bu ambargosu, bir yıl sonra kaldırılmış olsa da spor kapitalizminin geldiği noktada takdire şayan bir hamleydi.

 Aradan geçen yıllarda konuyla ilgili yeni bir gelişme yaşanmadı. Ancak Shuai vakası, 2020'lerin dünyasında bir utanç vesikası olarak hafızalara kazındı.

 Soğuk Savaş'ın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyada kurduğu kapitalist-emperyalist hegemonyanın Çin tarafından tehdit ediliyor oluşu insanlık açısından son derece olumlu. Bununla birlikte Çin'i bir tür kurtarıcı melek gibi sunmak büyük bir akıl tutulması. Kendi tenisçisinin dünyayla iletişimini kesebilen bir ülkeden yeryüzüne huzur gelmez.

2 Temmuz 2025

Soğuk Savaş'ta Tenis: Navratilova'nın İlticası

Image

  Dünya, ikinci büyük savaşın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin önderlik ettiği kapitalist Batı Bloku ve Sovyetler Birliği'nin güdümündeki sosyalist Doğu Bloku olmak üzere iki kutba ayrılmıştı. Bu ayrışmada Doğu Bloku'nda yer alan Çekoslovakya, tıpkı diğer müttefikleri gibi tam bir Sovyet uydusuydu.

 Sovyetler ile Çekoslovakya arasındaki bağımlılık ilişkisini anlayabilmek için 1968'deki Prag Baharı sürecini incelemek yeterli olacaktır. O yılın başında Çekoslovakya'da iktidara gelen Alexander Dubcek, daha özgür ve demokratik bir ülke yaratmak adına bazı reformlar yapmış ancak bunlar Sovyetler Birliği yönetimini fazlasıyla rahatsız etmişti. Dubcek'in liberalleşme hamlelerinin diğer Doğu Bloku ülkelerine yayılmasından korkan Sovyetler, en nihayetinde binlerce tankıyla Çekoslovakya'yı işgal etmiş ve Dubcek'i görevinden uzaklaştırmıştı.

 Çekoslovakya'ya Sovyetler tarafından dayatılan totaliter rejimin izleri ülkenin tenisinde de rahatlıkla görülebiliyordu. Örneğin Çekoslovak tenisçilerin yurt dışındaki turnuvalara katılmaları federasyon iznine tabiydi. Tenisçilerin hangi ülkelere gidecekleri, gittikleri ülkelerde ne kadar kalacakları ve nasıl davranacakları federasyon tarafından belirleniyordu. Yurt dışına çıkan tenisçilere rejime sadık görevliler eşlik ediyor, böylece kurallara uyulması sağlanıyordu.

 Bir tenisçinin Çekoslovakya'daki baskıcı rejim altında sahip olabileceği kariyerin sınırları vardı. Rejimin kurallarına uyarak Grand Slam kazanabilir veya dünya 1 numarası olabilirdiniz ama tenisin efsaneleri arasına asla giremezdiniz. Çünkü istediğiniz turnuvada oynama özgürlüğünüz yoktu. İşte bu durum, Martina Navratilova'nın Soğuk Savaş'ın gerilimli yıllarında Çekoslovakya'dan ABD'ye iltica etmesine neden oldu.

 Navratilova, 1975 Amerika Açık'ta Chris Evert'a elendiği yarı final maçı sonrası ABD'li yetkililere başvurarak siyasi sığınma talebinde bulundu ve geçici oturum izni aldı. 1981'de ABD vatandaşlığına geçen kahramanımız, kariyeri boyunca teklerde 18 Grand Slam şampiyonluğu elde etti ve adını tenisin efsaneleri arasına yazdırdı. Böyle bir ismi elinden kaçırarak büyük bir prestij kaybına uğrayan Çekoslovakya ise bir daha benzer bir hadiseyi yaşamamak için tenisçilere yönelik kurallarını gevşetti. Onların dünyayı serbestçe dolaşabilmelerine, yabancı ülkelerde ikamet edebilmelerine ve kazançlarının büyük kısmını ellerinde tutabilmelerine imkan tanıdı.

 Bir rejim, insanlara özgür ve adil bir düzen sunabildiği ölçüde başarılıdır. Profesyonel bir tenisçinin yurt dışına çıkışlarını kısıtlamak gibi akıl dışı uygulamalara başvuran rejimlerinse kalıcı olma şansı yoktur. Dolayısıyla Navratilova vakası, bize reel sosyalizmin niçin çöktüğünü de anlatıyor.